kampfplatz 2:5
Şubat 2014
Bugün siyaset üzerine konuşanlar sıklıkla “eşitlik veya özgürlük” kavramından hareketle siyasal alanı düşünmeye çalışmaktalar. İktidar meselesi ise, “siyasal olan”dan ziyade ast bir konuma indirgenmiş olan “siyaset” ardiyesine dâhil edilmiş bulunmakta. Kavramları ters çevirerek alanı yoklama denemelerinde bulunan Platon’u taklit ederek yola çıkalım. İktidarı özgürlük, eşitlik ve direnişe karşıt kılmak yerine kolektif bir başarı olarak iktidarın tesis edilmesini olumlayalım. Bugün iktidar deyince aklımıza sadece disiplin, hükmetme ve denetimin gelmesi bir talihsizliktir. Çünkü bugün sosyalist hareketlerin en temel sıkıntısı, özgürlük, eşitlik veya direniş aksiyomlarının yoksunluğu değil bunlara fazlasıyla rağbet edilmesidir. Sıra bir iktidarın inşa edilmesine gelinceyse adeta yasaklanmış bir bölgeyle karşılaşıyoruz. Bolca eşitlik ve özgürlük bu cephede; iktidar ise hep karşı tarafta. Bir yanda haklı fakat güçsüz hakikat öbür yanda ise baskıcı iktidar kolaylığı duruyor. Akademinin dar koridorlarında bile herhangi birine rast gelirseniz hemen bir nefeste, kurumlanarak “ben kimsenin kimseyi ezmediği özgürlükçü ve eşitlikçi” bir düzenden yanayım diyecektir size. Herkes pek bir özgürlükçü pek bir eşitlikçidir fakat aynı düzen içinde yaşanmaya ilanihaye de devam edilir, yeter ki normalden sapma olmasın. Özgürlük, eşitlik ve direniş kimsenin kolayca itiraz etmediği kavramlar. Ama itiraz edilmediği ölçüde de güçlerini ve etkilerini “herkesin mutlu mesut uzlaşmasında” kaybetmekteler.
Machiavelli’ye dönme zorunluluğu tam da burada artık bir seçenek olmaktan ziyade hayati bir zorunluluk. “İktidar ve özgürlüğün” karşıt olmak bir yana tam tersine birbirleri için zorunlu uğraklar olduğunu söyleyen Machiavelli, iktidarın değil asıl olarak “iktidar yoksunluğunun” hem siyaset için hem de insanlar için bir felaket sahasını kurduğunu belirtir. İktidar yoksunluğunun çürütücü etkisi, Akp’ye bir asalak gibi yapışan liberallerde ve Chp ve önümüzdeki seçimlerde onun sağ adaylarına bile meftun kimi solcularda o çürütücü etkisini apaçık göstermekte. Haliyle hem liberaller hem solcular fiili olarak siyaset dışıdırlar. Ranciereci “gediklerin ve yarılmaların, pay alamayanların pay almasının” anlık kesintiler olmaktan çıkıp siyasal bir uzam tesis etmesi ancak Machiavellici stratejik kuruculukla mümkündür. Bu iktidar vurgusunu, tipik örneğini Yalçın Küçük’te bulan “iktidar isitiyorum”la ilintilendirmemek lazım. İstemek, illaki fiili olanla buluşması gerekmeyen bir dilek veya tembelliktir; kurmak ise yapmanın ve yaratıcılığın engelle çarpıştığı o zorlu çabadır. Fakat iş sadece bir iktidarı inşa etmekle bitmez, inşa edilen iktidarı dengeleyecek başka iktidar bölgelerini ve mekanizmaları da kurmak gerekir. Siyasetin tıpkı sanat ve bilim gibi yaratıcı bir keşif alanı olması da buradan ileri gelir. Machiavellici siyasal fikir, strateji ve hakikatin biricik kesişimi, iktidarın sınırlandırılması değil kurulması, yayılması ve ortak kılınması anlamına gelir: nihai bir an adına değil tam da şimdi ve burada olan adına bir toplanma çağrısında bulunan bir iktidar-özgürlük düzenlemesidir bu.
Bugün Rojava’da olan biten budur. Suriye’deki savaş alanında karşıt görünen Esad’ın tiranca iktidarı ve İslamcı hareketlerin cinayet şebekeleri, birbirlerini adeta Deleuzecü bağlaçlı sentezde (disjuctive synthesis) bir anda kol kola bulurlar. Bu iki karşıt seçenek, aynı intikamcı ve tekçi mantıkta ittifak halindedirler. Allahtan sadece bu seçeneklere mahkûm değiliz. Rojava’da kendisini gösteren şey ise, bu iki intikam mantığının yerine geçebilecek bir başka iktidar veya iktidarların fiili hakikatidir (verita effettuale). Bir iktidarı inşa etmenin en somut ifadesi olan Anayasa, etnik veya dinsel herhangi bir özneden değil, halkların ortak yaşamından ve dayanışmasından söz etmektedir: “Kantonda yaşayan halklar ve inançlar arasındaki ilişkiler halkların kardeşliği, ortak yaşam ve dayanışma temellidir. Hiçbir halk bunlardan ayırt edilemez.” Peki bu kurucu eylem nasıl mümkün oldu? Sebebinin ne/kim olduğunu biliyor muyuz? Elbette apaçık bir sır olarak herkes bilmekte. O zaman, sebebiyle birlikte bu ortak kurucu eylemin iktidarının yayılmasından, daha da büyümesinden ve yeni adlar bulmasından öte bir siyasal inşa var mıdır? Tune.